Bugün düştü ajanslara:
Yargıtay Başkanlığı için 13 Mayıs'ta yapılacak seçimde Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk, aday olmayacağını duyurdu. Şentürk'ün mevcut Yargıtay Başkanı ve adayı Mehmet Akarca'yı destekleyeceği öğrenildi.
Aslında bilgi eksik,
Oraya aday olmayacak ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olmak için 13 Mayıs'ta yapılacak seçimde aday olacak.
13 Mayıs'taki seçimde Yargıtay Başkanı belirleyebilecek bu hamlenin öne çıkardığı isim olan Muhsin Şentürk Ceza Dairesi'nde tetkik hakimi olarak görev yaptı. Ardından Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevine atandı. Yargıtay'daki kariyeri boyunca önemli görevlerde bulunan Muhsin Şentürk, aynı zamanda dairede en kıdemli üye olarak başkanvekilliği görevini de üstlendi. 2012 yılında Yargıtay üyeliğine seçildi.
Enteresan olansa Şentürk çekilince kökü dışarıda olan medyanın bu işi siyasi anlaşma noktasına taşıması oldu.
DW Türkçe’nin Yargıtay kulislerinden ulaştığı bilgilere göre seçimlerde yaşanan kilitlemeye doğrudan Cumhurbaşkanlığı’ndan müdahale edildiği belirtiliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın isteği doğrultusunda Muhsin Şentürk’ün adaylıktan çekilmesi sonucunda Mehmet Akarca’yı destekleyeceği konuşuluyor. Buna karşılık çekilmesi karşısında Şentürk’e Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın önerildiği dile getiriliyor. Muhsin Şentürk'ün MHP'ne yakın bir isim olarak bilinmesi de bu iddiaları güçlendiriyor.
Bu iddialara gülüp geçiyorum.
Koca koca yargıçlar, yarışlardan talimat ile çekiliyor algısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Burada işin doğrusu ikna müessesinin işlemesidir. ki yüksek yargıçın anlaşmasına siyaset aracı ve vesile olmuştur demek varken, bu işi talimat almış noktasına taşımak hem yargının hem ülkenin itibarına saldırıdır.
Peki neden bu kadar önemli Yargıtay görevleri diye soranlar olacaktır. Kısaca açıklamaya çalışayım.
Anayasa Mahkemesi, anayasa hükümlerinin yorumlanması ve uygulanması bakımından yetkilidir. Yargıtay ise, adli yargı alanındaki davalara ilişkin kararların hukuka uygunluğunu incelemekle görevlidir.
Yani hukuken tepede Yargıtay var. Ancak, son sözü Anayasa Mahkemesi söylüyor.
Lakin, Can Atalay kararında gördüğümüz gibi Yargıtay yeri geldiğinde hukukun ya da Anayasa'nın dışına çıktığı iddiası ile AYM kararlarını yok sayabiliyor.
Kısacası oldukça önemli bir kurum olan Yargıtay'ın başındaki kişi de doğal olarak çok güçlü oluyor.
Daha önce 2008 yılında da benzer bir durum yaşanmış, Yargıtay Başkanı 96 oturum sonunda seçilmişti. Yani bu defa henüz 40 oturum olmadan seçileceğinden dolayı ortada bir kriz de yok. Ancak, medyada bu durum bile hükümeti yıpratmak için malzeme olabiliyor.
Hem demokrasi çalışsın diyeceksin hem domokrasi işlerken sonuç çıkmayınca suçu başka iradelere yıkacaksın.
Ülkenin hamurunda var ne yazık ki!
Bendensen hoş görürüm, değilsen hor!
Çok tartışıldığı ve sona yaklaşıldığı için yazdım. Bilmeyenler öğrensin, yanlış bilenler faydalansın, aldatmaya çabalayanlar utansın diye...
Doğrusu budur!
Ortada demokratik bir süreç var sağlıklı işliyor. Sanıldığı gibi bir kriz yok. Tersine kendi mecrasında gayet doğal yürüyor.
Sürecin son kararını iki ider vermiştir. Bu doğrudur.
Biri Mehmet Akarca, diğeri ise Muhsin Şentürk'tür.
Bir konuyu da getirip siyasete yaslamasak tadı çıkmıyor belli ki...
Kalın sağlıcakla...